Gece cibinlikler içinde rahat bir şekilde uyuduk. Şimdiye kadar açıkcası sivrisinekle ilgili korkularımızın boşuna olduğu ortaya çıktı. Sabah kahvaltısı için otelimizin terasına çıktık. Kahvaltı tipik bir Zanzibar kahvaltısıydı. Ananas, mango, kızarmış ekmek, tereyağı ve tropikal meyve sularından oluşuyordu. Ancak otelimizin spesiyali olarak omlet siparişi de verilebiliyordu. Asıl sürpriz ise ev yapımı ananas ve muz reçelleriydi. Zenji markası ile butiklerinde de sattıkları bu reçellerden özellikle muz reçelinin tadı damağımda kaldı.
Kahvaltıdan sonra planladığımız Prison Island turu için resepsiyondaki görevliyle konuştuk. 15 dakika içinde bir arkadaş otelden gelip bizi aldı ve sahile doğru yürümeye başladık. İlk gün gördüğümüz büyük ağacın altında ise başka birileriyle görüşüp bizi nihayet kaptanımızla tanıştırdı. Biz uygun palet ve şnorkel seçerken kaptanımız Osman da tekneyi hazırlıyordu. Zanzibar da herhangi bir organizasyon için en az 3 farklı kişi ile görüşmek durumunda olduğumuzu bir kez daha tecrübe etmiş olduk.
Osman ve teknesi
Bizimle beraber Prison Islanda gidecek başka turistler de son hazırlıklarını yapıyorlardı. Teknenin ismi Hakuna Matata Afrikada en çok duyduğumuz kelime öbeği. Anlamı Don’t worry be happy, takma kafana, hallederiz merak etme vb… Her yerde karşınıza çıkıyor ve bir süre sonra siz de kullanıp kullandıkça da daha çok sevmeye başlıyorsunuz. Afrika da dert tasa edilecek bir şey olmadığını düşünüyor insanlar.
Stone Townı geride bırakıp adaya doğru yol alırken bir yandan da ilk defa gördüğümüz şehrin siluetini fotoğrafladık. Eğer Dar es Salaam dan feribotla Zanzibara gelirseniz bu kareyi zaten görüyorsunuz.
Yola çıkınca Osman bir cigara yakıp muhabbete başladı. Bu arada kaşla göz arasında tekneye yeğeni olduğunu söylediği bir çocuk da biniverdi. Ancak çocuk dönüşte bizimle değildi. Nerede olduğunu sordum ancak Osmanın da bilgisi yoktu. Sanırım yeğen adada kaldı.
Yolda giderken etrafta irili ufaklı bir çok adacık gördük. Bunlardan bir kısmında son derece lüks resortlar varmış ve sadece orada konaklayanların adaya çıkmasına müsaade ediliyormuş .Genellikle çok zengin ünlü ve işadamları bu adalardaki tesisleri kapatıp gözlerden uzak tatil yapıyorlarmış.
Yaklaşık 30 dakikalık bir tekne yolculuğundan sonra Prison Island a ulaştık. Gerçek adı Changuu olan bu şirin ada Stone Town ın 5 km kuzeybatısında yer alıyor. Adada 1894 yılında İngilizler tarafından yapılan bir hapishane varmış ancak bu amaçla hiç kullanılmamış. Daha çok sarı humma hastalığı olanları karantinaya almak için bir kamp görevi görmüş. Adada bir resort tarzı otel mevcut. Ancak biz oradayken (Şubat 2011) henüz restorasyon aşamasındaydı. Yakın zamanda turizme açılacağını öğrendik. Adanın turistler açısından en önemli atraksiyonu ise pırıl pırıl kumsalı ve turkuaz sularının yanında Aldabra cinsi dev kaplumbağaları.
Üzerlerinde mavi tebeşirle kaç yaşında oldukları yazan bu dev hayvanlar 1919 yılında Seyşeller sultanı tarafından buraya gönderilmiş. 160 yaşında olanları bile vardı. İtalyan bir turist kafilesi ile beraber hayvanları besledik. Daha sonra adada kısa bir gezinti yapıp otelin restorasyon çalışmalarına şahit olduk. Burası kafa dinlemek isteyenler için oldukça güzel bir seçenek olabilir.
Adayı gezdikten sonra turumuzun bir başka atraksiyonu olan şnorkel ile denizin dibini gözlemlemek için adadan 200 metre kadar açığa demir attık. Tertemiz ve masmavi sularda çeşitli tropikal balıklar ve rengarenk deniz yıldızlarını gördük. Bu kadar güzel görüntüler olduğunu tahmin etseydim su altında fotoğraf çekebilen ucuz bir kamera mutlaka edinirdim.
Yaklaşık 45 dakika yüzdükten sonra dönüşe geçtik. Prison Island turu bence Stone Townın en keyifli atraksiyonlarından. Kişi başı 10 USD karşılığında otelinizden veya herhangi bir tur acentesinden ayarlanabiliyor.
Dönüş yolunda Osmanın bizim için hazırladığı ananas, karpuz ve mangodan oluşan meyvelerimizi yedik. Güzel bir sürpriz oldu.
Kumsala indiğimizde acıktığımızı hissettik ve öğle yemeği için hemen kumsalın yakınındaki Mercury’s Restorana oturduk. Burası aslen Zanzibarlı olan Faruk Bulsara nam-ı diğer Queen grubunun solisti Freddie Mercury ye adanmış bir restoran. Son derece güzel bir manzarası var ve deniz ürünleri konusunda oldukça başarılılar. Tavsiye ederim.
Karnımızı doyurduktan sonra öğle sıcağı altında şehirde gezmek istemediğimiz için otele geri döndük. Stone Town dan fazla uzaklaşmadan denize girebileceğimiz bir yer arıyorduk. Resepsiyondaki arkadaş Hakuna Matata deyip telefona sarıldı ve hemen bir taksi çağırdı. Bizi çok güzel bir otele göndereceğini ve bütün gün denize girebileceğimizi söyledi. Taksiyle yaklaşık 15 dakikalık bir yolculukla Mbweni Ruins Hotele geldik. Direk kumsala indik. Otel ve kumsal gerçekten güzeldi ancak denizi görünce biraz moralimiz bozuldu. Zira sular yaklaşık 300 metre çekilmişti.
Saat 14:00
Saat 17:00
Fazla canımızı sıkmadan sessizliğin ve huzurlu ortamın keyfini çıkardık. Arada da otelin küçük havuzunda serinledik. Akşamüstü bizi getiren taksici Abdullahı arayıp bizi tekrar Stone Town a götürmesini rica ettik. Bu seferki hedefimiz gün batımını izlemek için herkesin favorisi olan ve löplöpçü Semih in de ısrarla tavsiye ettiği Africa House Hotelin terasıydı. Ancak daha gün batımına zaman olduğu için Stone Town sokaklarına bir kez daha dalmaya karar verdik. Bu sefer düne göre ortama daha çok alışmıştık ve bu akşamüstü gezimiz bu labirent sokakları daha çok sevmemizi sağladı.
Güneş batmasına yakın Africa House a gittik. Teras tamamen doluydu. Her yer günbatımını izlemeye gelen turistlerle tamamen dolmuştu. Garsonlar servisi yetiştiremiyorlardı. Biz de bir şeyler içmek istedik ancak başarılı olamadık. Manzaranın tadını çıkardık.
Günbatımından sonra ortalık bir anda sakinleşti. Yerle boşaldı ve her şey normale döndü. Biz de okyanusa karşı güzel bir masaya oturup deniz ürünleri ile manzaranın keyfini çıkardık.
Yemek sonrası Stone Townın diğer ucundaki otelimize gitmek için taksi çağırmak istedik. Ancak hava o kadar güzeldi ki sahilden yürüyerek yarım saat içinde otelimize vardık. Dönüş yolunda bizimle beraber yürüyen Japon bir gençle sohbet ettik. 1 haftadır Zanzibardaymış ve bütün plajları gezmiş. Hangi plaj en iyisi diye sorduğumuzda iki elinin başparmağını havaya kaldırarak heyecanlı bir şekilde Nungwi best best diye bağırdı. Bizim de yarınki Spice Tur sonrası gideceğimiz Nungwi plajına karşı merak ve heyecanımız artmış oldu.
ooo burası çok iyiymiş…