Tauber Nehri’nin yukarısındaki kırmızı kale anlamına gelen Rothenburg ob der Tauber Romantik Yol’un en bilinen şehirlerinden. Kiralık arabamızla Rothenburg’a vardığımızda güneş batmak üzereydi. Würzburg’un Rothenburg’a olan uzaklığı yaklaşık 50 km. Geniş yeşil arazilerdeki küçük sevimli evlerin arasından şehre doğru ilerlerken, büyük bir kale kapısının altından arabamızla geçerek Rothenburg’un merkezine girdik. O andan itibaren Orta Çağ’ı iliklerimize kadar hissettik. Arnavut kaldırımlı dar sokakların arasından arabayla geçmek tuhaf bir duyguydu. O yollar hala at arabalarına ait gibiydi.
Rothenburg, 2. Dünya Savaşı sırasında ağır top ateşinden oldukça korunmuş. Hitler’in tüm baskısına rağmen, yerel komutan şehri savunmaktan vazgeçmemiş ve şehir tamamen yok olmaktan az hasarla kurtulmuş. İyi ki de öyle olmuş.
Merkezdeki otelimiz Hotel Schwarzer Adler de 18.yy’dan bu yana korunan binalardan bir tanesiydi. Otelin bulunduğu yeri bilmesek ve birisi bizi gözlerimiz kapalı olarak buraya getirse, açtığımızda herhalde burada kalmak istemezdik. Loş ışıklarla aydınlatılan otelin gıcırdayan ahşap merdivenlerinden çıkarken o büyüye kapılmıştık bile. Odamızda kullanılan eşyalar da dönemin nostaljisini yansıtıyordu. Tüm bunların yanı sıra, otelden adımımızı attığımızda karşılaştığımız manzara bile burada kalmamız için yeterliydi.
Güneşin batmasına çok az kalmıştı. Etrafa göz atma telaşıyla eşyalarımızı odaya bıraktığımız gibi kendimizi sokağa attık. Kısa bir yürüyüş sonrası Belediye Binası’nın (Rathaus) bulunduğu Markt Meydanındaydık. Tur otobüsleri gitmişti ve etrafta koşuşan çocuklar vardı. Kızımız da çocuklarla bir uçtan diğer uca koşturarak oynamaya başladı. Çocukların kendi dillerince, bazen hiç konuşmadan anlaşabilmeleri gerçekten inanılmaz. Kısa bir süre oynadıktan sonra bir de birbirlerine sarılmıyorlar mı, en katı yüzlerin bile gülümsemesine sebep oluyor. Gotik yapılı Belediye Binası’nın merdivenlerinde oturup güneş batana kadar zaman geçirdik.
Gündüz kalabalık içinde Markt Meydanı
Bu güzel şehrin gecesini de mutlaka görmelisiniz. Gündüz tur gruplarıyla dolu olan şehir, akşam kalabalık çekildiğinde şahane oluyor. Fener şeklinde yapılmış olan sokak lambalarının altında yürüyüp ışıklı mağazalara göz atabilirsiniz.
Markt meydanının çevresindeki mağazaların vitrinlerinden kendimi alamadım. Işıl ışıl, süslü vitrinlerdeki oyuncaklara ve hediyelik eşyaların her birine hayran kaldım. Ne yazık ki dükkanlar kapanmıştı ve fotoğraflarını çekmekle yetindim. Ertesi gün mutlaka gidecektim nasıl olsa.
Rothenburg’da akşamları yapılan eğlenceli bir yürüyüş aktivitesine katılabilirsiniz. Elinde fener olan siyah pelerinli gece bekçisi ile saat 20:00’de Belediye Binası’nın önünde buluşuyorsunuz. Gece bekçisi liderlik ederek tarihi binalar, kiliseler ve sokaklar hakkında bilgi veriyor. Gezerken sokaklardan birinde böyle bir turla karşı karşıya geldik. Katılanlar, kahkahalarından oldukça eğleniyor görünüyorlardı.
Akşam yemeği için oldukça geç kalmıştık ve çok yorgun hissediyorduk kendimizi. Bu nedenle basit bir şeyler yemeyi tercih ettik. Pizzeria Italia kesinlikle doğru bir tercihti. Basit yemekler, lezzetli dokunuşlar. Bruschetta tabağı gerçekten lezizdi.
Ertesi sabah kahvaltı sonrasında tekrar Markt Meydanındaydık. Meydanı kalabalık haliyle ve Belediye Binası’nı da gündüz gözüyle görmüş olduk. Romantik Yol’un yeni bir şehrine yol alacağımız için acele etmeliydik ve bu sebeple görev paylaşımı yaptık. Manzaraya sahip tüm kuleleri bizzat merdivenle çıkarak sizler için fotoğraflayan sevgili eşim papillon, bu görevi yine severek ve layıkıyla yerine getirdi. Yapımına 14. yy’da başlanan ve Rönesans döneminde tamamlanan kuleye (Rathausturm) 220 merdiven sonrası ulaşıp, manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz.
Markt Meydanının kuleden görüntüsü
İş bölümümüzün kızım ve bana düşen kısmı gayet eğlenceliydi. Öncelikle kukla ve oyuncak müzesini (Puppen-und-Spielzeugmuseum) gezdik. Hareketli kuklalar, her kızın hayali olan bebek evleri, oyuncak ayılar ve çeşitli dönemlerden kalan oyuncakları kızımız çok sevdi.
Sonrasında adına Christmas Müzesi de denebilen Deutsches Weihnachtmuseum’a girdik. Bu müzeye ve devamındaki büyük mağazaya kelimenin tam anlamıyla ba-yıl-dım. Yılbaşı ruhunu sevenler benim gibi hissedeceklerdir. Hristiyanlar için çok önemli olan Noel’in, çağlar boyunca nasıl kutlandığını, gelişimini ve nasıl materyaller kullanıldığını müzeyi gezerek görebilirsiniz. Müzenin çıkışında sanırsınız ki etrafta hummalı bir Noel hazırlığı, Noel alışverişi var. Noel’den falan pek anlamam. Ben verdikleri öneme ve o coşkuya hayranım. Bana göre umutla dolu yeni bir yılın ışıltılı karşılanması ancak heyecan vericidir. Heyecan duyar, mutluluk saçarsınız çevrenize. Bunun adı kimilerine göre özentilikse, varsın öyle olsun. 5 katlı mağazanın her yerinde çam ağacı süsleri düşünün. Camdan, ahşaptan, metalden, pırıltılı, renkli ve çoğu el yapımı binlerce süs. Merdiven boşluğunda 5 katın tamamını kaplayan dev bir yılbaşı ağacı. Coşkulu Noel müzikleri. Çok keyifliydi gerçekten. Elimizdeki küçük alışveriş sepetlerini özenle seçtiğimiz süslerle doldurduk. Fiyatları uygun olsa daha da çok dolduracaktık ama el yapımı oldukları için gerçekten pahalıydı (tanesi 20-25 TL civarı). İçeride kamera çekimi yasak olduğu için sadece müzede çekebildiğim fotoğrafı paylaşabiliyorum.
Rothenburg’da gezebileceğiniz bir başka müze ise Kriminalmuseum. İşkence aletlerini, ceza odalarını ve kafeslerini etkileyici bir şekilde görebiliyormuşsunuz. Başka yerlerde bu tarz müzeleri görmüştük. Ben nedense böyle yerlerden çok etkileniyorum. Miniğimizi de korkutmak istemedik tabi. O nedenle pas geçtik.
Rothenburg’u çevreleyen 2.5 km’lik surlarda yürüyüş yapabiliyorsunuz. Eminim harika manzaralar görülüyordur. Kısa bir kısmını görme imkanımız oldu.
Sonrasında buradan kolay kolay ayrılamadık. Dinkelsbühl için yola çıkmadan önce sevimli sokaklarda bir süre daha yürüdük. Bu şehir gerçekten ama gerçekten görülmeye değer. Şansınıza güneş de tepedeyse daha başka parlıyor.
Gezdiğim yerleri, tekrar görmek isteyip istemeyeceğime göre sınıflandırmayı seviyorum. Rothenburg’a yine gitmek ister miyim? Cevabını zaten biliyorsunuz…