Airbnb’den kiraladığımız evimizde güzel bir kahvaltı yaptık. Programımızın bundan sonraki bölümünde arabaya ihtiyacımız olacaktı. Biz evde hazırlanırken sevgili eşim de araba kiralama kısmını çoktan halletmiş, aşağıda bizi beklemekteydi.
İsveç’in Malmö şehrini görmek için yola çıktık. Kopenhag’la Malmö arası yaklaşık 25 km kadar. Bu kısa yolculuğun ilginç kısmı Oresund Köprüsünden geçmek. Oresund Köprüsü, hem karayolu hem de demiryolu taşımacılığının yapılabilmesi bakımından Avrupa’daki en büyük birleşik köprü ünvanına sahip. Toplam uzunluğu 7845 metre. İki katlı köprünün üst bölümü karayoluna, alt bölümü ise demiryoluna ait. Bu köprüde yol alırken bize ilginç gelen şey, köprünün boğazın yarısında birden bitip, sonraki kısmının denizin altından devam ediyor olmasıydı. “Adamlar iki ülkeyi yaklaşık 8 km’lik köprüyle bağlamışlar” diyerek insanı şaşırtan köprü 2000 yılında açılmış ve tahmin edersiniz ki oldukça yüksek ücrete sahip. Arabayla tek sefer geçiş için ödenen ücret yaklaşık 40 euro.
Malmö, İsveç’in üçüncü büyük şehri. İsveç kronu kullanılıyor. Günübirlik gittiğimiz için döviz almak çok mantıklı gelmedi. Euro da kabul ediliyor. Danimarka’dan daha ucuz olması sebebiyle çok sayıda Kopenhag’lı Malmö’den alışveriş yapıyormuş. Kopenhag’la kıyaslamak gerekirse Malmö oldukça kozmopolit bir şehir. Malmö’de yaşayanların 150’den daha fazla milliyete sahip olduğu biliniyor.
Arabamızı park ettikten sonra old town civarında yürümeye başladık. Malmö’nün merkezinde görebileceğiniz 3 tane meydan var. Gustav Adolfs Torg, Lilla Torg ve Stortorget. Hemen yakınındaki park yerine arabamızı bıraktığımız Stortorget, Malmö’nün en büyük meydanı. Meydanın çevresinde dizili olan tipik İsveç mimarili binalar dikkat çekiyor.

Bu meydanda es geçmemek gereken tuğla örülü bir bina var: Apoteket Lejonet. Yani Lejonet Eczanesi. Eczane, 1800’lerin sonunda açılmış ve hala varlığını sürdürmekte. Bu tarihi binanın üzerindeki çeşitli figürleri inceleyebilirsiniz.

Eczanenin birkaç adım ilerisinde hoş bir orkestra heykeli var. Orkestra şefi ile çalan ekibin arasında bir boşluk var. O boşluğu doldurup orkestranın bir diğer üyesi olarak fotoğraf çektirmek pek meşhur.
Heykelin bulunduğu Södergatan caddesi sadece yayalara açık.
Lilla Torg, çeşitli galerilerin ve şık butiklerin bulunduğu bir meydan.
Bu oyuncak ahşap eve bayıldım. Kullanılan detaylar, bebekler o kadar sevimli ki, al baş köşeye koy. Selin mi daha çok heyecanlandı yoksa ben mi bilemedim.
Meydandaki o güzel çiçekçiler…
Şehrin sokaklarını görmek ve dinlenmek için sevimli bir parka doğru yürümeye başladık. Sanırım yarım saat kadar yürümüşüzdür. Çocuklarla ağır yürümek durumunda olduğumuz için parkta dinlenmek ilaç gibi geldi.
Ankara’dan götürdüğümüz kekin Malmö’deki ördeklere de kısmet olacağı kimin aklına gelirdi? Hiç korkmadan, elimizden beslendiler.
Parka gelmemiz hiç planımızda olmayan Turning Torso’yu görmemiz açısından da iyi oldu. Turning Torso İsveç’in en yüksek binası (190 m). Aşağıdan yukarıya 90 derecelik açıyla dönen gökdelendeki daireler 2005 yılında satışa çıkarılmış.

Malmö’de daha fazla vakit geçiremeyeceğimizi düşünerek hiç aklımızda olmayan Ystad kasabasına gitmeye karar verdik. Sokaktaki Malmölülere de danıştığımızda Ystad’ a gitmemizi önerdiler. Bence günün sürprizi kesinlikle Ystad’dı.
Malmö’den 55 km uzaktaki Ystad, görmeye değer şehirlerden biri. Orta çağın izlerini old town’da yakalayabiliyorsunuz. Araç trafiğine kapalı arnavut kaldırımlı sokak boyunca yürürseniz ahşap detayları olan renkli evleri, mütevazi dükkanları ve ilginç heykelleri görerek ilerleyebilirsiniz. Biz Ystad’a gittiğimizde saat 19:30’du ve hiçbir dükkan açık değildi. Zaten turistik olmayan şehrin merkezinde sadece birkaç cafeden ses geliyordu. Bu sakinlikle birlikte, yavaş yavaş batmak için hazırlanan güneşin çevrede oluşturduğu kızıl renk bana çok iyi geldi.

Tüm gün çok yorulmuştuk. Kopenhag’a dönüş yolunda çocukların arabada uyuyakalması kaçınılmazdı elbette. İtiraf ediyorum uyuyanların arasında sadece çocuklar yoktu…