Ertesi gün erkenden Porvoo’ ya gitmek için uyandık. Kahvaltı sonrası otele çok yakın olan otobüs terminaline geldik. Porvoo, Helsinki’den 47 km uzaklıkta. Otobüsle varmamız 50 dakika sürdü. Otobüs çok sıcaktı ve konforluydu. Yol boyunca kar manzarasına doyduk.
Porvoo, Finlandiya’nın en eski ikinci şehri. Son zamanlarda günübirlik olarak ve haftasonu gezmek için gelenlerin uğrak şehirlerinden olmuş. En çok bilinen özelliği, nehir kenarındaki sevimli kırmızı tahtalı evler.
Kırmızı tahtalı evleri köprüden fotoğrafladıktan sonra şehrin merkezine (old town) 5-6 dakikada yürüdük. Karlarla kaplı arnavut kaldırımlı sokaklar, zarif binalar ve o binaların girişindeki sevimli dükkanlar bir bütünü tamamlayan olmazsa olmaz parçalardı bana göre. Çok sayıda sanat galerisi de bulunuyordu.
Çocuklar üşümeye başlayınca Porvoo gezimizi sonlandırmak zorunda kaldık. Helsinki-Porvoo arasında sanırım yarım saate bir otobüs bulunuyordu. Erken dönerek hava kararmadan önce Helsinki’de daha fazla vakit geçirmiş olduk.
Noel zamanı olduğu için Helsinki’nin Mannerheimintie caddesinin başında noel pazarı kurulmuştu. Ev yapımı reçeller, peynirler, el örgüleri sergileniyordu. Bu gezimizdeki Glühwein’ ı yani sıcak şarabı ilk burada tattık.
Mannerheimintie sağlı sollu dükkanların bulunduğu bir cadde. Kalabalıklığı ve tramvayların da bu caddeden geçmesi ile Beyoğlu’nu andırıyor.
Caddenin sonunda Tuomiokirkko Lutheran Katedrali bulunuyor. Katedral 1852 yılında tamamlanmış. Yapının mimarının ömrü Katedrali görmeye yetmemiş. Katedral, tanrının üstünlüğünü hatırlatması amacıyla inşa edilmiş. Bugün katedralin önündeki merdivenler buluşma noktası olarak kullanılıyor ve yeni yıl kutlamaları bu meydanda gerçekleştiriliyor. Kutlamalar için hazırlıklar başlamıştı bile.
Uspenskin Katedrali ise benim Helsinki’de beğendiğim en güzel yapıydı. Tuomiokirkko’yu karşı tepeden gören Uspenskin Katedrali 1868’de Rus Ortodoks kilisesi olarak yapılmış. Tepesindeki soğan şeklindeki kulesi de zaten tipik bir Rus kilisesi olduğunu gösteriyor zaten. Şimdi ise Fin Ortodokslarına hizmet veriyor.
Deniz kenarına geldiğimizde kıyıların donmuş olduğunu gördük.
Kauppatori meydanında başka bir noel pazarı kurulmuştu.
Tekrar en sevdiğim cadde olan Mannerheimintie caddesinde yürüyerek kalabalığa karıştık.
Çocuklar iyice sıkılmıştı artık yürümekten. Hem oynayabilecekleri hem de bir şeyler yiyebilecekleri yer olan Stockmann’a gittik. Stockmann çok katlı bir alışveriş merkezi. En üst katı tamamen çocuklara ait. Çocuklar oradan oraya koşturarak oyuncaklarla oynuyorlardı. Bizimkiler de çıldırdılar tabi. Oyuncak bölümünü gezdikten sonra aynı katta bulunan bir fast-food restoranında yemek yediler. Hemen yanındaki çocuk parkında da oynadıktan sonra keyifleri iyice yerine geldi.
Doğal Tarih Müzesi’nin önünden geçtik ancak çoktan kapanmıştı. Çocuklar için iyi bir alternatif olabilir.
Temppeliaukion Kirkko Helsinki’de mutlaka görülmesi gereken bir kilise. Kilisenin özelliği, kayanın oyularak yapılması. Çatısı 24 m çapında ve 22 km uzunluğunda bakırla sarılmış. 5 dakika daha erken gitmiş olsaydık içini de gezebilecektik. Maalesef yetişemedik.
Çocukları Stockmann’da doyurduktan sonra sıra bize gelmişti. Finlandiya’ya kadar gelip, yerel Lapland yemeklerinden yememek olmazdı. Bunun için Lappi Ravintola’ya gittik. Dışarıdan bakıldığında alelade bir restoran görünümünde aslında. İçeri girdiğinizde loş ve otantik bir ortam karşılıyor sizi. Geyik eti ve tavşan etli salata paylaştık eşimle. Geyik eti inanılmaz yumuşak ve lezzeti enfesti. Bayılacaksınız. İnternet sitesine bakarsanız Anthony Bourdain’in de meşhur “No Reservations” programında bu restoranı tercih ettiğini göreceksiniz.
Finlandiya’da sauna kültürleri ile de yapabileceğiniz çok aktivite var aslında. Hatta sauna şeklinde kiliseleri bile var. Kamppi chapel hem dışı hem de içi gerçekten ilginç bir kilise. Tam bir tasarım harikası. Kilisede kullanılan ahşabın tamamı Finlandiya’danmış. Kilisenin şekliyle ilgili olarak ziyaretçiler genellikle yumurtaya veya Nuhun gemisine benzetiyorlarmış. Kiliseyi yapanlar şekliyle ilgili bir açıklamada bulunmamışlar.
Helsinki’deki son gecemizi otelimizin lobisinde sıcak şarap içerek sonlandırdık. Burayla ilgili son tavsiyelerim mutlaka reçellerinin tadına bakmanız. Böğürtlen, ahududu, yaban mersini reçelleri çok. İçinde “berry” kelimesi geçen tüm reçelleri böyle harika sanırım.
Bu kadar kuzeye kadar gelmişken yılbaşında Lapland’a, Rovaniemi’ye gidip geyiklerin çektiği kızaklarla Noel Babanın köyüne gitmeyi çok istedik. Tatili planlarken düşündüklerimizin arasında bu da vardı. Kuzey ışıklarını görmek harika olacaktı. Biz karar verene kadar tüm uçaklardaki yerler doldu. Trenle gitmek için de çok uzaktı. Sadece eşimle gitseydik hiç tereddüt etmezdik ancak hep söylediğim gibi önceliğimiz iki minik kuzu. Belki başka sefere…